Tarım ve Orman Bakanlığı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ) küresel ısınmadan en fazla etkilenen su kaynaklarının gelecek nesillere aktarılabilmesi için çalışmalarına devam ederken, hayatın hemen her alanında yapılacak tasarruflarla su tüketiminin azaltılabileceğine işaret ediyor.
Dünya Su Günü, tatlı su kaynaklarının önemine dikkati çekmek ve bu kaynakların sürdürülebilir yönetimine odaklanılmasını sağlamak amacıyla 1993’ten bu yana her yıl 22 Mart’ta bir tema vurgusuyla kutlanıyor. Türkiye’de DSİ uhdesinde gerçekleştirilen etkinliklerle kutlanan günün, bu yılki teması Birleşmiş Milletler tarafından “İşbirliği ve Ortaklıklar Yoluyla Değişimi Hızlandırmak” olarak belirlendi.
Kurumsal yapısı 1925’e uzanan DSİ, su stresi altındaki Türkiye’nin su kaynaklarının korunması, planlanması, yönetilmesi ve işletilmesinden sorumlu en yetkili kuruluş olarak faaliyetlerine devam ederken bu çabanın yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları ve vatandaşlar dahil tüm paydaşların katkısıyla desteklenmesi gerekiyor.
Modern sulama teknikleri ve arazi toplulaştırması
Türkiye’de yaklaşık yüzde 75 ile suyun en çok tüketildiği tarım sektöründe çiftçilerin, su kullanıcı örgütlerin ve sivil toplumun katkılarıyla bu oranın aşağı çekilmesi mümkün görünüyor.
DSİ tarafından Türkiye’nin 8,5 milyon hektarlık sulanabilir arazilerinin 4 milyon 563 bin 414 hektarlık kısmı sulamaya açıldı. Bu arazinin yüzde 32’lik kısmı damla ve yağmurlama gibi modern sulama teknikleriyle sulanıyor.
Bitki su ihtiyacını optimum seviyede karşılayan ve su kaybını asgariye düşüren bu sistemlerin yaygınlaştırılmasında tüm paydaşların katkılarına ihtiyaç duyuluyor.
Öte yandan tarımsal üreticilerin ekimi yapılacak ürün çeşidini, iklime ve su durumuna göre belirlemesi su kaynaklarının korunmasına önemli katkı sağlayacağı öngörülüyor.
Tarımsal sulamada su sarfiyatının önüne geçecek diğer önemli bir uygulama da arazi toplulaştırması olarak görülüyor. Tüm yurtta yürütülen arazi toplulaştırmasında bugüne kadar 6 milyon hektarlık alanda toplulaştırma çalışmaları tamamlandı. Bu arazilerde başta su olmak üzere tüm üretim girdilerinden tasarruf sağlanırken birim alandan azami verim alınıyor.
AB standartlarında içme suyu
DSİ tarafından tamamlanarak hizmete alınan 386 içme suyu tesisinde yıllık 5 milyar metreküp AB standartlarında içme suyu üretiliyor.
Suyun musluklara ulaşması sürecinin olabildiğince kayıpsız gerçekleşmesi için özellikle yerel yönetimlere önemli vazifeler düşerken, birçok ilde yerel yönetimlerin sorumluluğunda bulunan şehir içi dağıtım sistemlerinde yüksek oranda hatta yüzde 70’lere varabilen su kayıpları bulunuyor, yüksek maliyetlerle temin edilen suyun önemli bir bölümü faydaya dönüştürülemiyor.
Bu kayıp kaçakların yarı oranında düşürülmesiyle dahi yeni su kaynaklarının geliştirilme tarihlerinin ötelenebileceği ve kısıtlı su kaynaklarının en iyi şekilde korunup yönetilmesinin sağlanabileceği tahmin ediliyor.
2 milyon hektar arazi taşkın zararlarından korunuyor
Su kaynaklarının korunması kadar önemli olan başka bir husus da iklim değişikliği ile sıklığı, şiddeti ve etkinlik alanı artan taşkınlarla mücadele konusunda alınacak tedbirler olarak görülüyor.
DSİ tarafından bugüne kadar 10 binin üzerinde taşkın kontrol tesisi inşa edilerek işletmeye alınırken, bu tesislerle yerleşim yerleri ve tarım arazilerini içeren yaklaşık 2 milyon hektar arazi taşkın zararlarından korunuyor.
Su tasarrufunun farklı yolları
Dünya Su Günü’nün bu yılki teması olan “İş birliği ve Ortaklıklar Yoluyla Değişimi Hızlandırmak” doğrultusunda, DSİ su tasarrufunun farklı yolları olduğuna da işaret etti, şu önerilerde bulundu:
Küresel olarak tarımsal ürünler 3’te 1 oranında israf edilerek çöpe atılıyor. Gıda israfını azaltmak, küresel olarak suyun en çok tüketildiği tarım sektöründe talebi azaltarak su kaynaklarının korunmasına yardımcı olacak.
Tarım sektörü gibi enerji sektörü de suya bağımlıdır. Elektrik üretimi yüzde 90 su yoğundur. Kullanılmayan elektrikli cihazların kapatılması elektrik tasarrufunun yanında su israfının da önüne geçecek.
Suyu ölçülü ve israf etmeden kullanarak tasarruf sağlanabileceği gibi kaynakların kirlenmesine mani olarak da aynı sonuca ulaşılabilir. Evsel atık yağları, son tüketim tarihi geçmiş ilaçları ve kimyasal maddeleri lavabo/tuvaletlere dökmeyerek su kaynaklarının korunmasına destek olunabilir.
Yaşam kaynağı olan su aynı zamanda her türlü mal ve hizmet üretim sürecinin değişmez girdisi konumunda bulunuyor. Bu çerçevede tüketilen her ürün değişen miktarlarda su içeriyor. Örneğin bir kot pantolon üretmek için 10 bin litre su harcanıyor. Dolayısıyla hayatın her alanında yapılacak tasarrufla su kaynakları korunmuş olur.
Dikilen ağaçlar sayesinde, küresel ısınma ve iklim değişikliğinin etkileri azalacak, daha fazla ve daha temiz su olacak, taşkın ve sel felaketlerine maruz kalma olasılığı düşecek.